12 Ocak 2013 Cumartesi

yazmak değilde, yaşamak gibi

En beğendiğin kitabın, en sevdiğin sayfasını yıllarca unutmamak gibi
seni hatırlamak..
Yani en kalabalık şehirde, bildiğin en iyi kahve yapan mekanı bilmek,
gideceğin en uzak yolda ilerlerken, en kestirme yolları bulmak,karşı
manzarada sokak lambaları ile evlerin ışıklarını ayırt edebilecek
kadar dikkatli olmak gibi birşey..
Daha doğrusu görüpte yaşamak gibi değilde, duyarak yaşayamamak gibi..
Sıradan olamayacak kadar uç, uçlarda kalmayacak kadar merkezi ve
herkesin bilmediği kadar bilememek gibi seni..
Yıllardır söylediğin bir şarkıda ki ara sözcüğü fark etmek, sevdiğin
yemeğin zararını öğrenmek, o en eski arkadaşının haberini gazetede
görmek gibi..
Belki de en heyecanlı anında karnının ağrıması, koşarak geldiğinde
trenin gitmesi, eski sevgilinin seni sevmesi gibi..
Düşündümde bir kaplumbağa olsaydım eğer yine sana gelmek isterdim..
Evimi de sırtımda getirir, emin adımlarla, yıllar süren yolumun
sonunda sana değerdim..
Bir şişe şarap olmakta fena olmazdı sanırım..
Dudaklarında ki tuzu tadar, kadeh kadeh içine akar, sana herşeyi
anlattırdıktan sonra öylece sızmanı beklerdim ama ve lakin gel gelelim
ne kaplumbağayım ben, ne de şişede kırmızı kavaklıdere..
Herkes gibi, o'nun gibi biriyim..
Herneyse.. Çok yol kat ettim, doldur bir kadehte içelim..

1 yorum:

  1. gerçi sen iyi bir yazar olmanın bütün aşamalarını kaydetmişsin gibi.

    YanıtlaSil