10 Eylül 2012 Pazartesi

şans.2.

Umudumu kaybedersem eğer ki bunu sanmıyorum, yaşamla aramda bir bağ
kalmadığını düşünürsem ki sanmıyorum, çekip gitmek isterdim hiç
bilmediğim ve dokunmadığım bir yere, belki de hiç var olmayan bir yere
ya da bir şeye ki bu kesinlikle olabilir, aklı başından kaçmış her
insan bunu isteyebilir ve böylesi daha iyidir.. Fakat şu dünyada elimi
attığım her işte başarısız dahi olsam, kaybetsem, bir daha kaybetsem,
kaybetmekten yorulana dek kaybetsem ve sonra yine kaybetsem, kendimi
kaybetsem ve içimde var olan adını asla bilemediğim o aydınlığı da
kaybetsem, gitmeyeceğim bu hayattan..

Kendi kendime sözlerimi verdiğim zamanlardı.. Herkes aydınlıkta ve
herkes ışığın altındaydı.. Nasıl da parıldıyordu gözleri anlatamam..
Onlar her zaman aydınlıktaydılar ve karanlıkta olanları, orada olmak
zorunda olanları hatta oraya ittikleri insanları sevmiyorlardı.. Ben
ise aydınlığa dokunmaya çalışan, onlara dahil olmaya ve onlar kadar
dahi olmaya çalışan bir adamdım.. Sonra bir kadın tanıdım,
aydınlıktı.. Sabah gibiydi.. Sevdim.. Peşinden gittim.. Gidilmemesi
gerektiği halde gittim ve kaybettim.. Beni itmişti karanlığa.. (
Temmuz 2011 ) Sonra çok arkadaşım oldu.. Her biri geçen zaman içinde
kendini kaybetti ve benden uzağa gitti.. Arkalarında kaldıkça daha da
karanlığa gömüldüm.. Sonra bir gün uyandığımda ayna da gözlerimin kan
çanağı gibi olan halini gördüm.. Onlar gibi uyanamıyor, yaşayamıyor ve
düşünemiyordum.. Her daim huzursuzdum.. Mutlu olduğum zamanlarda
mutlaka bi kusur buluyordum ama huzursuz olduğum dönemlerim
kusursuzdu.. Kusursuz bi huzursuzluktu yaşadığım.. Ben artık
karanlıktım.. Adıma yakışır diye karanlık yaşadım.. Sevdiğim kadınlar,
sevildiğim kadınlar, beni anlamaya çalışanlar, beni anlamayanlar,
anlamadan yargılayanlar, hayatlarına alanlar ve çıkaranlarla dolu bi
otoban gibiydi günler.. Ben kimselere çarpmadan hızla ilerleyebilmeyi
öğrenmiş ve başarmıştım.. Geride kalıyordu her sevilen ve
uzaklaşıyordum onlardan.. Dikiz aynasında küçülmelerini görmek bana
keyif veriyordu.. Şimdi durdurup sorsak onlara hakkımda
söyleyecekleri, hakkında söyleyeceklerimden defalarca kat kötü
şeylerdir.. Sorsan onlara göre ben iyi biri değil, yaşamayı bilmeyen
ve karakterden yoksun karanlığın tekiyim.. Fakat es geçtikleri pek çok
nokta olmasına rağmen hiç bi zaman bunun üzerinde durmadım.. Evet, ben
öyleyim diyerek hayatlarından çıktım..

Sebebi her neyse bilemiyorum ve tahmin edemiyorum ama yazdıklarını
okumadan geçirebileceğim bir gün olur mu düşünmedim henüz.. O
istediğin küçük evin, bir oda ve bir salonun, bir de o geniş duvarının
kütüphane olması, çaylar, çilekler, şaraplar ve kitaplar.. Bazen
kendine soruyorsun bazı şeyleri ve ben cevaplıyorum sen duymadan.. Ben
dansçı değilim, makine mühendisi de.. Olmanın hayalini de hiç kurmadım
zaten.. Hayatının büyük kısmını bukowski ile şarap içerek, daktilo
başında geçirmiş adamın tekiyim.. Adam mıyım? Bunu şimdi bende
bilemedim toplum nezlinde.. Bu yüzden yalnızım belki de olması
gerekenden daha çok yalnızım.. Ve bu şehrin kadınları, topuklu
ayakabılarıyla acı sızan kaldırımlarda itina ile yürüyorlar,
bulaşmamak için ve herşeyden daha yalnızlar yanlarında jöle kafalı
erkekler olduğu halde.. Düşünüp, yazdım ve içtim.. Çok şeyden çabuk
vazgeçtim.. Bunu sana göndermeme kararımdan 2 saniyede mesela.. Mesela
bunu da yazmayacaktım ama okuduğum şu paragraftan sonra içimi dökmem
gerektiği konusunda kalemimi ikna ettim..

Tahminen şöyle bir şeydi..
'' Eğer onun sevgilisi olsaydım, herhangi bir kadının sahip olduğu,
olabileceği en sadık, nazik, cesur, anlayışlı ve duyarlı sevgili ben
olurdum.. Ona her sabah oral yapar, arabasını tamir eder, yıkanırken
sırtını ovar, evinde ki bütün ampulleri yanmalarına bile fırsat
vermeden düzenli aralıklarla değiştirir; evini hırsızlardan, kalbini
yalnızlıktan, vücudunu şiddetten, laptopunu virüslerden ve istikrarsız
Microsoft güncellemelerinden korurdum..''

Ben iyi adam olamadım..