30 Temmuz 2012 Pazartesi

Bulunamıyoruz 2..

Karamsar değil fakat pek çok şeyden çabuk vazgeçiyorum..
Sorun nerede, sıkıntı ne ve çözümün ne olduğunu, kimde olduğunu hiç
bilmiyorum..
'İnsanlar' diyorum içimden..
İnsanlar olabilir en büyük sorun..
En olmadık zamanlarda çıkıp yalnızlığıma bulanıyor, fazlasıyla
rahatsız ediyor ve bir şekilde hayatıma kendilerini monte
edebiliyorlar..
Bunun önüne geçemedim, geçemeyecegim..
Çoğunluğu nefret ettikleri halde benden hayatlarından çıkarmadılar..
Aslında bu nefretin kaynağı kendileri, bunun farkına varmalılar..
Geçirdikleri güzel zamanlara durmadan birilerini yerleştirip,
hayatlarinin en güzel dönemlerinin farkına varmadan yaşıyorlar..
Ve benim zamandan başka kaybedebileceğim bir şey yok ve daha kötü bir
şey varsa o da kendilerinin kaybedecek zamanları dahi olmaması..
Ne kadar acı..
Hayattan, işten ve kendileri hariç herşeyden o kadar fazla
sorumlulular ki, bir an oturup okudukları kitabın bir kaç cümlesini
akıllarından dahi geçiremiyorlar..
Dedikleri gibi 'işler yolunda değil bilirsin ve yolunu değiştirmekte
bana göre değil'..
Bazen yolun, benliğinden daha önemli olabiliyor, tutkuların herşeyden
önce gelebiliyor ve yolun uğruna çok şeyi gözden çıkarabiliyorsun..
Yolunuzun sonunda kazanacağınız her ne varsa, yolda kaybettiklerinize
değer olması dileğiyle..

10 Temmuz 2012 Salı

Eskişehir..

Kadınlar hiç olmadıkları kadar yalnızlar adamım..
Kollarına girdikleri erkeklerin çoğu kavgadan bi haber ve
yapabildikleri tek şey ellerini ceplerine götürerek satın almak bir
şeyleri..
Kadınlar hiç olmadıkları kadar hüzünlüler bu şehirde..
Hepsinin boyları kadar acıları var..
Yaşayamadıkları tutkulu aşkları değilde, yaşadıkları rutin aşklarda ki
satır arası mutlulukları arıyorlar..
Kadınlar var bu şehirde adamım..
Nice kalabalıklarda dolaşırlar, yanlarında ki parlak tiplerle..
Sen onlardan olma!.
Bırak sakalın uzasın, saçların dağılsın..
Bırak kadınlar yalnız kalsın, bu şehir herkese batsın..
Sen onlardan sakın olma, sakın!.

Catwalk aslında..

'Yazmak!.' diye lafa girdi..
Uzun bir süre anlattıktan sonra rakısından bir yudum aldı..
Suratında ki buruşukluk sert geldiğini apaçık belli ediyordu..
Bir parça beyaz peynir attı ağzına sağ elinden düşürmediği çatalıyla..
Sarhoşlaştıkça konuşması da değişiyor, konudan konuya atlıyordu..
Fakat her nasıl başarıyorsa konuyu hep yazmaya getiriyordu..
Kendisinin bugüne dek tek satır yazdığını bile görmedim ama sürekli
yazdığını ve bir gün bunun hayatında bir kilometre taşı olacağını
söylüyordu..
Sıkılmaya başlamıştım..
Gözüm irili ufaklı kitapların düzensiz ve gelişi güzel dizildiği
kitaplığına takıldı..
Ders kitaplarının arasında romanlar, romanların çoğu best-sellerden
oluşuyordu..
Ya çok iyi bir okurdu, ya da sadece kitapçıların kasalarında gördüğü
kitapları alıp alıp okuyor gibi davranıyordu..
Kendisine söyleyemediğim çok şeyden bir anda vazgeçtim..
Cümlesini bitirdiğinde o'na:

'-biliyor musun, ne yaşadığın umurumda değil..
Yazdığın ya da yazdığını sandığın her kelime ne sana, ne de aklından
geçirdiğin o karakterlere ait olmadığına bahse girebilirim..
Hem nasıl oluyorda durmadan saçmalayabiliyorsun..
Üstelik hayatında tek bir kadın bile yok, en azından bildiğimiz kadarıyla..
Peki onca satırı nereye akıtıyorsun? Ne üzerine yazıyorsun? Peki bu
hayat hakkında ne düsünüyorsun? Tek bir cümleni dahi duymadık..
Evren içerisinde eriyip durmaktan başka yaptığımız hiç bir şey yokken,
üstelik varoluş sürecimiz boyunca tamamen yok oluşa sürüklenirken daha
hala neyin peşinde olabilirsin? Bana şimdi bir kaç paragraf çıkarmanı
istiyorum..'

Bardağında kalan rakıyı dikti, bu kez yüzünde ki o ifade de yoktu..
Elinden düşürmediği çatalı masaya sertçe fırlattı..
Kitaplığına yöneldi ve dağınık kitapların arkasından bir sürü sayfa çıkardı..
İçlerinden bir tanesini rastgele seçti..
Müziği kapattıı ve sandalyesine oturdu..
Elinde ki kağıdı okumaya başladı..

'-Hiç kimse inanmayacak bana biliyorum..
Zaten inanmalarını da beklemiyorum..
Yıllar sonra anlaşılması muhtemel satırlarım bunlar ve tıpkı yüzyıllar
önce karalanmış satırların hale hazırda anlaşıldığı gerçeğini göz
önüne alırsak, henüz sevdiği kadınlara dahi tahammül edemeyen bir
nesil ile iç içe yaşadığım şu dönemlerde, sevilmeyi hak eden nice
kadının acısını görüyorum..
Kadın ruhundan falan anladığımı sanmasamda şehirde ki çoğu güzel
kadının neden hala yalnız yürüdüklerini de anlamıyorum..
Buralar da bir eksiklik var ve makyaj malzemesi ardına saklanmış
yığınla insan..
Kadınlar artık daha dikkatli yürüyor..
Kim bilir hatıralara basmaktan korktukları için bunun adına artık
''catwalk'' deniyor..'

Susmustu.. Ve saat sabah 06.14'ü gösteriyordu..
Bir üstad ile sabahlamıştım..

6 Temmuz 2012 Cuma

Bir kadın, hiç erkek..

Bir kadınla tanıştım bir zaman..
Günbatımı gibiydi, güzeldi, esmer ve huzurlu..
Her geçen zaman, bizi birbirimizle daha çok zaman geçirdiğimiz
zamanlara getirmişti..
Beni böyle seviyordu..
Olduğum gibi, olduğu gibi, öylesine..
Bende onu sevdim sonra..
Birlikte geçirdiğimiz her gecenin sabahı bir önce ki gecenin
sabahından daha aydınlık, daha güzeldi..
Geceleri yemek yerdik, içki içerdik..
Konuşurduk hayatla alakalı, umutlardan, hayallerden, kadınlardan,
erkeklerden, ondan ve benden bahsederdik..
İlginçtir ki hiç geçmişimizi konuşmazdık, ne zaman bahsi edilse hep
özet geçerdik..
Birimiz sarhoş oldukça, diğerimiz ayılırdı..
Götü toplardık yani..
Sigara içmezdik..
Odası vardı, benim aldığım masa lambasıyla aydınlatırdık..
Kitapları, mavi dolabı ve siyah perdeleri..
Loş ışık severdik ikimizde..
Böylece bakışlarımız daha derin, yüz hatlarımız daha belirgin,
tenlerimiz daha pürüzsüz olurdu..
En çokta omzunda ki o parlaklığı severdim..
Nice yazmışlıklarım vardır o omuza.. Her neyse..
Onun da bende sevdiği şeyler vardı elbette..
Ne olduğunu hala bilmiyorum ama seviyordu işte..
Böyle film gibi, şarkı gibi yok yok büyü gibi bir şeydi yaşananlar..
Hep sorduğumuz bi soru vardı..
'Biz n'olucaz?.'
Sonra birbirimize dokunmaya başladık..
Yaşantımıza dahil olmaya, yer yer varlığımızı dirsek temasına kadar getirdik..
Sonra tam olmaya başladığımızı zannederken, bir şeyler oldu..
Bir gökgürültüsü, şimşekler, bardaktan boşalırcasına yağmur, kalabalık
bir şehir, ıslak caddeler, kaçan insanlar, trafik ve kornalar falan..
Tam bir arbede anlayacağın..
Farkettik ki camın öte yanlarındayız.. Karşılıklı..
Arada ki camdan süzülen yağmur damlaları var, yüzlerimizi buğulandıran..
Bir zaman romantik geldi bu bize..
Güzel güzel gülümsüyorken ona sevdiğimi söyledim..
Tepkisizdi.. Duymamıştı..
Tekrar ettim..
Gülümsedim ve seviyorum dedim..
Yine tepki vermedi..
Canımı sıkmaya başlamıştı bu durum..
Sonra ben bağırmaya başladım..
O, ben bağırdıkça duymamaya başladı..
Bazen susup, izlemeyi tercih ettim..
Dudaklarını okumaya çalışsamda yapamıyordum..
Gürültü artıyor, görüntü daha da buğulanıyordu..
Sonra o kadın ve ben.. Uzaklaştık..
Birden bire oldu bu, ben de dahil tüm şehirle birlikte zaman durmuştu..
O yoktu..
Geriye kalan sadece hatırladıklarımdı..
Eşyalarını, kıyafetlerini, omzu düşük beyaz t-shırt'ini ve aldığım
masa lambasıyla çekip gitmişti..
Başka bir şehirdeydi ve gelmeyecekti..
Sonra çok üzüldüğüm anlar oldu..
Yaklaşık sekiz ay kadar sürdü alkolle harmanladığım bu ağır
depresyonel yaşantım..
Bir sabah erkenden bölündü uykum..
Su içmek için kalktım ve aynanın önünden geçerken fark ettim kendimi..
Işığı yaktım ve yüzüme uzun uzun baktım..
Bir şeyler değişmişti..
Saçlarım, bakışlarım ve duruşum..
O sabah anladım işte her şeyi..
O güzel kadın beni değiştirmiş, hayatıma şekil vermiş, beni kendisinin
istediği gibi bir adam yapmaya kalkmış ve başaramamıştı..
Ortaya çıkan şekilsiz beni de hiç beğenmemişti..
O kadından sonra böyle oldu işte..
Birayi daha çok sevdim..
Çok fazla kitap okudum ve yeni şarkılar keşfettim..
Ne yapsam eski bana bir türlü erişemedim..
Ara sıra onunla ilk öpüştüğümüz caddeden geçiyorum da heyecanlanıyorum..
Kim bilir.. Belki bir gün kendini de değiştirip bu yeni bana yeniden getirir..
Hayat durmadan bize rica edipte kıramadığımız devinimlerle dolu..

Başka yer, başka zaman, başka kişiyle, aynı değişimlere..

2 Temmuz 2012 Pazartesi

C.Bukowski

...

Mahvolmuş hayatlar olağandır,
bilgeler içinde, ahmaklar içinde..

Ancak o mahvolmuş hayat bizim ki olduğunda,
işte o zaman farkına varırız intiharların, ayyaşların, hapishane
kuşlarının, uyuşturucu müptelaları ve benzerlerinin varoluşun
menekşeler kadar, gökkuşağı kasırga ve tamtakır mutfak dolabı kadar
olağan bir parçası olduklarının..

-bana aşkını getir-