11 Mart 2012 Pazar

yalnızlık ve handikap 4..

Tüm bu oyunları düzenleyerek günlük yaşantıma sokabilecek kadar büyük
bir prodüksüyona sahipti.. Öyle ki yıllar önce yalnızken izlediğim bir
filmi vizyona sokabilecek kadar da marifetliydi.. Belki de hepsi benim
uydurmamdı.. Kim bilir.. '-şimdi eğer istersen hesaplaşmalarımızı
bitirp,sana yol gösterme faslına geçelim..' dedi.. Hiç şikayet etmeden
kabul ettim.. Çünkü çok boktan günler geçirmekteydim ve son yedi aydır
hayatımda güzel sayılabilecek herhangi bir gelişme de yaşanmamıştı..
Aldığım her nefesin beni gün ve gün boğduğu gerçeği ise canımı sıkan
en boyük sorunumdu.. Hiç bir kadın buna çare olamamıştı..
Dostlarımda.. '-öyleyse başlayalım.. Sen düşün ve ben de
uygulayayim..' diyerek gözlerimi jarbelalara diktim.. '-benimle
gel,önce seni buradan uzaklaştırmalıyım.. Zira bu sokaklar ve bu
mekanlar sana ilmek ilmek geçmişi montajlıyorlar..' '-peki nereye
gidiyoruz?.' Kararlı adımlarla ara sokaklara doğru ilerliyorduk.. Tek
yön bir sokağin,sağdan üçüncü ya da dördüncü arasından girdik ve içi
bej döşemeyle kapli 76 yeşil bir mercedes'in başına vardık.. Ben bu
bebeği incelerken, '-atla haydi!.' dedi.. Şoför koltuğuna ben
geçmiştim.. Doğrusu böylesi eski model bir araca ilk kez binmiştim..
Kadranlarıyla,kaloriferleriyle ve direksiyonuyla tam bir şaheserdi..
Eli radyoya gitti.. Yine eski bir şarkı çalıyordu.. İsmini ve
sözlerini ezbere bilmediğim ama çok önceleri sıkça duyduğum bir
şarkıydı.. '-sür evlat,şu an nereye gitmek istersen oraya sür..' Ve
şehrin trafiğine kıvrılı vermiştim.. Adeta bir zaman makinesinin
makinistiydim.. Herşey benimleydi o an.. Ve bu his uzun zamandir
hissetmediklerimdendi.. Planladığım bir şey miydi bilmiyorum ama
kendimi Eskişehir'in tüm barlarının bulunduğu o sokakta bulmuştum..
Gördüğüm ilk boş yere aracı park ettim ve araca nazır bir bar'a
kendimi attım.. O,suskun ama bir o kadar da net bakışlarla sadece beni
izliyordu.. Menüye bakmadan siparişimi verdim.. '-bir ellilik ve beyaz
leblebi..' Garson masadan ayrıldığı an suskunluğunu bozdu '-işte bu
evlat... İşte bu!. Senin eksiğin hissedemediklerini hissetmeye
çalışmak ve başarmak..' Haklı olabilirdi,hatta çok fazla haklı
olabilirdi.. Biram ve beyaz leblebilerim geldiğine göre benim de biraz
edebiyat yapmam gerekirdi.. Ben hep edebiyatı bu malzeme ve mezelerle
yapardım.. Bir çok kadına yazdıklarımı da bunlar sayesinde yazmıştım..
'-ben artık neşemi yakalamak istiyorum üstad,sen bana bu konuda
yardımcı olabilirsin.. Ama yardımcı olamayacağını düşündüğüm konular
var.. Ve kafamda bir çok paradoks.. Tüm bunlara bir çözüm üretebilir
misin?.' Şaşkın bir şekilde bana bakıyor,neyi kastettiğimi
anlamamışcasına ve sinirli bir tavırla elini cebine götürdü.. Yine o
gizemli not defteri.. Gerçekten içinde ne olduğunu merak ettiğim ve
tek tahminim,benim geçmişte hergün yaptıklarımla alakalı bir kayıt
defteriydi o.. '-yazmak evlat.. Yazmak.. Senin tek kurtuluş yolun bu
olacak.. Seni zorlayan,seni rahatlatan girmek istediğin ve çıkmak
istediğin herşeye kapı açacak olan bir yol bu..' Yine haklı olma
ihtimali en az önümde duran soğuk bira kadar net ve gerçekti.. Ve sen
içinde ki küllenmişliklerden kurtulurken,ben dışa akıtamadığım lavları
kağıtlara akıtmaya,satırları yakmaya karar verdim.. '- peki üstad!.
Ben varım!. İçimde sakladıklarımı kalemle parçalayalım..' Bakışlarımı
kaçıramaz olmuştum.. Akşam üzerinin o güzel turuncumsu güneşi,76
mercedes'i yalarken..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder