6 Mart 2012 Salı

yalnızlık ve handikap.3..

Siyah perdelerin arasından süzülen ışık huzmesinde uçuşan tozları
görüyorum.. Uyanmıştım.. Mart 1 olmuştu.. Sensiz geçirdiğim bir ay'ı
geride bırakırken,nasıl geçireceğimi bilmediğim yeni bir ay daha
başlayalı 14 saat geçmişti.. Baş ucumda boş şarap şişesi,içinde yine
bir kaç izmarit.. Bu yeni ay dediğimiz zaman diliminin ilk günüydü..
Yeni bir şeyler yapmalıydım.. Ama bunu düşünecek kadar
radikal,yapamayacak kadar da tembeldim.. Önce battaniyeyi attım
üzerimden,ağır ağır kalktım çıktım yataktan.. Hareketli bir müzik
açtım telefonumdan.. Herşey güzel gidiyordu.. Mutfağa geçip ufak bir
sandviç hazırladım.. Meyve suyu.. Odama geri döndüğümde,şaşırmadım o
beni bekliyordu.. Yüzünde garip bir gülümsemeyle.. Ne olduğunu
soramadan bir silah çekti.. Çektiği gibi ateşledi.. Yere
düştüğümde,yatağımda bir anda sıçradım.. Gerçekten uyanmıştım.. Kan
ter içerisindeydim.. Bir kabustu bu.. Etrafıma baktığımda,karanlık
sayılabilecek odamda siyah perdelerin arasından süzülen ışık
huzmesinde uçuşan tozları görebiliyordum.. Ve saat 14.oo,mart 1
olmuştu.. Sensiz geçireceğim bir ayın ilk gününe bu şekilde uyandım..
O,başucumda sakin bir şekilde beni izliyordu.. Çok sakin,çok mutlu
görünüyordu.. Ama gülümsemiyordu.. Belki de ben farkedemiyordum
gülümsediğini.. Hiç gülümsemiş miydi ki?. '-günaydın!. Kötü bir rüya
gördün sanırım.' dedi.. Bir an gerçekten hiç bir şey bilmediğini
düşünmüştüm.. '-evet,çok kötüydü.. Bir kabus.. Aynı saate ve tarihe
uyandığım,silahlı saldırıya uğradığım bir kabus!' dedim..
'-biliyorum.. Bunu yapmak zorundaydım.. Pek uyanmaya niyetin yoktu'
dedi.. Tüm dikkatimi çekmekle beraber,beni endişelendirmeye
başlamıştı.. Fötr şapkasının altında nasıl bir beyin taşıyor
olabilirdi.. '-haydi hazırlan!. Bugün çok yoğun bi gün olacak.' dedi..
Sormaya cesaret edemeden kalktım ve hazırlandım.. Dışarısı oldukça
soğuk olmalıydı.. Sımsıkı giyindim ve çıktım.. Hemen sağ tarafımda
bana eşlik ediyordu.. Acaba o'nu benden başka gören oluyor muydu?.
Durakta bir tek biz vardik.. Bekliyorduk.. Ve çok geçmeden gelen
minibüse bindik.. Bir müddet sonra şehrin merkezine indik.. 'nereye
gidiyoruz?.' diye sorduğumda cevap vermedi.. Sanırım benim karar verip
gideceğim yeri tahmin edebiliyor hatta o'nun da beni götürmek
isteyeceği yer,benim o'na sormadan gideceğim yer olduğunu biliyordu..
Kendimi bir sinema salonunun önünde buldum.. Oldukça kalabalıktı..
Yeni bir film.. Afişlere göz atarken hala aklımda aynı soru vardı..
Acaba benden başkası o'nu görebiliyor muydu?. Gişelere doğru
ilerlerken arkamdan biri bana sesleniyordu.. İsmimi söylüyordu..
Arkamı döndüğümde eski bir tanıdığım adam bana doğru geliyordu.. Ufak
bir tebessümle onu selamladım.. 'naber nasılsın?. Yalnız gördüm seni.'
dedi.. O an çok şaşırmıştım.. Oysa yanımda hemen sağ tarafımdakini
görmemişmiydi?. 'bugünlük böyle oldu' diyerek konuyu kestirip
atmıştım.. Sinema da çalıştığını söyledi,bilet ve film konusunda
yardımcı olabileceğini,numarasını,nerede oturduğunu ve o'nu nerede
bulacağımı söyleyerek uzaklaştı.. Evet.. Buradaydım neden geldiğimi
bilmeden.. 'seni dinliyorum,susacakmısın yoksa gidip sızana kadar
içmek için arkadaşıma gideceğim.' dedim..'-dur bakalım.. Acele
etme,onuda yapacağız ama önce bir film izlemeliyiz' dedi.. Ben
filmleri sinemada izlemeyi sevmezdim ki.. En son gittiğim filmde 'bir
avuç deniz' di.. O'nu takip etmemi söyledi.. Yaklaşık 8 afiş yan yana
idi.. O,5.sirada ki filmi işaret etti.. 'sonsuzluk ve bir gün'..
Oyuncular pek ünlü değillerdi,doğrusunu söylemek gerekirse,daha önce
hiç bir filmde de görmemiştim bu yüzleri.. Gişeye gidip biletimi
aldım.. Salon 5.. Koltuk 13.. 17.3o seansı.. Büyük boy kola alıp
salona girdim.. Filme 1o dakika vardı.. Ve salon bomboştu.. Hiç soru
sormadım.. Konuşmadım.. Düşünmedim.. Sadece filmi merak ediyordum.. O
kadar.. O sağımda 14 numaralı koltuktaydı.. Ve gözleri perdedeydı..
Işıklar söndüğünde,birden yüksek sesle giren bir müzik rahatsız edici
bir şekilde salonu çınlatıyordu.. Bu müzik.. Daha önce duymuştum
sanki.. Ama yabancı sözlere sahipti.. Sirtakiydi bu.. Şu yunanlıların
geleneksel müziği.. Evet,o şarkılardan biriydi.. Perde de film
başlamıştı.. Giriş sahnesinde,daktilo başında oturan bir adam,sahile
bakıyordu yalı tarzı evin balkonundan.. 3 küçük çocuk denize koşarak
giriyorlardı.. Ve konuşmalarında zaman kavramını tanımlıyorlardı..
Zaman onlara göre 'sahilde iskambil oynayan bir çocuk'tu.. Ve bu filmi
izlemiştim ben,peki nasıl oluyorda halen gösterimde olabiliyordu..
Birden ses kesildi ve görüntü gitti.. '-bu kadar yeterli mi?.' diye
sordu.. Hiç bir şey anlamadığım halde başımı sallayarak onayladım..
'-öyleyse kalk gidiyoruz.. Daha çok yapacağımız iş var.. Seni bir
kadına götüreceğim.' diyerek beni kolumdan tutup kaldırdı.. Boktan bir
mart ayı geçireceğimi daha ilk günden anlamıştım.. Sanırım o,beni
geçmişimle yüzleştirecekti.. Peki ama bunu benim iyiliğim için mi
yapıyordu?. Yoksa neden bu hale geldiğimi anlatmak içinmi
bilemiyorum.. Dışarı çıktığımızda hava oldukça soğumuş,şehre kar
yağmaya başlamıştı.. Köşe başında ki dükkanda çiçekçi,vitrine yeni
gelen jarbelaları diziyordu.. Ve hepsi kırmızıydı.. Sanırım tüm bunlar
o'nun planladığı bir oyundu.. Ve ben zincirlenmiş bir şekilde,bu
oyunun başrolündeydim.. Canım yana yana hem oynuyor,hem de
izliyordum.. Yapabildiğim en iyi şey yazmaktı.. Ben nefes alır gibi
yazıyordum.. Hepsi buydu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder